5 Haziran 2019 Çarşamba

İşte Gerçekler


Bir Tanrı var mıdır? Varsa o nedir?

Vardır ve O sonsuz varlık veyá enerji içinde ilk bilinç, farkındalık veyá anlayış kazanan varlıktır. Ve fakat bizi O yaratmamıştır. Çünkü biz yaratılmadık. O'nun gibi bizde hep vardık. Ama bilinçsiz idik. O, bizimde bilinç kazanmamız için bir program tasarlamıştır veyá oluşturmuştur. Şu an o programın içindeyiz.

Biz neyiz?

Her birimiz bir miktar enerjiyiz veyá enerji dalgasıyız. Bu enerji; dinsel olarak rúha, bilimsel olarak ise bilince karşılık gelmektedir.

Nasıl bir program bu?

Öncelikle Çift Yarık Deneyi'ne bir gözatalım.

Bilim adamları bu deney ile parçacıkların, gözlemlenmedikleri takdirde bir çeşit dalga formunda olduklarını tespit ettiler. Yáni parçacıklar ancak gözlemlendiklerinde parçacık gibi hareket etmektelerdi.

Şimdi de Matrix filmine bir gözatalım.

Matrix, bir şekilde bilinç kazanan makinalar tarafından oluşturulan bir bilgisayar programıdır.

Bu program evrendeki bilgilerin birebir kopyası ile oluşturulmuştur.

Ve bu bilgileri bir şekilde elektrik sinyâllerine yükleyen makinalar, bu bilgileri direkt insan beyinlerine göndermektedirler.

Ve insanlar beyinlerine gelen bu bilgiler doğrultusunda, gerçek varlıklarından habersizce, gerçek dünyada yaşadıklarını sanmaktadırlar.

Yáni yaşadıklarını sandıkları tüm o hayatlar, yalnızca elektrik sinyâllerinden meydana gelmektedir.

Peki bu mümkün mü?

Beş duyumuz(Farklı formdaki bilgilerin algılayıcıları) tarafından beynimize gönderilen bilgiler sáyesinde yaşadığımız evreni algılamaktayız.

Pekâlâ bu nasıl gerçekleşmekte?:

• Gözümüz ışık dalgaları ile,

• Kulağımız ses dalgaları ile

• Burnumuz parçacıklar ile,

• Dilimiz parçacıklar ile,

• Ve dokunduğumuzda yine parçacıklar ile gelen bilgiler, sinir sistemimiz aracılığı ile beynimize ulaştırılmakta ve beynimiz bu bilgileri işleyerek ve dönüştürerek bilincimize yansıtmaktadır.

Beş duyumuz ile algılanan ve sinir sistemimiz aracılığı ile beynimize transfer edilen bu bilgiler; Matrix filminde makinalar tarafından her bir insanın başının arkasında açılan ve beyine uzanan bir delik ve bu deliğe sokulan bir metal çubuk ile elektrik sinyâlleri halinde direkt olarak beyine gönderilmektedir.

Yáni makinalar insanların yaşadıkları herşeyin aslında, beyinlerinde gerçekleştiğini farketmişler ve insanların duyuları ve sinir sistemi aracılığı ile beyinlerine giden bilgilerin, aynılarını veyá benzerlerini kodlayarak(Bilgilerin, insan beyinleri için rafine edilmesi veyá işlenmesi) oluşturmuşlar ve bu kodları direkt olarak insan beyinlerine göndererek, insanlar için aynı dünyá gerçekliğini yaratmışlardır.

Şimdi ise bu durumu, Çift Yarık Deneyi ile birlikte değerlendirelim.

Tüm evren ve içindeki herşey aslında bir çeşit dalga formundadır. Bu dalga formunun parçacık yáni madde gibi görünmesini sağlayan ise bilgi alışverişidir.

Yáni evren aslında bir çeşit dalga formuna yazılan veyá kodlanan bilgilerden oluşan bir programdır.

Nasıl bilinç kazanıyoruz?

Dünyadaki tüm canlı varlıklar birbirinden farklı duyu sistemlerine ve birbirinden farklı beyin yapılarına sahiptirler.

Örneğin yarasalar, yunuslar ve balinaların bir çeşit sonar sistemleri olduğu bilinmektedir. Bu kendilerine özgü duyu sistemleri ile farklı boylarda ürettikleri ses dalgalarını çevrelerine yaymaktalar ve çevrelerinde bulunan nesnelerden geri yansıyan bu dalgalar sayesinde, o nesnelere áit farklı bilgilere ulaşmaktadırlar.

Yarasalar hiç göremiyor iken(Ya da çok az) köpekler, kediler ve kuşlar dünyayı birbirinden farklı görmektedirler.

Köpekler çok uzak mesafelerden gelen koku moleküllerinden, kokunun geldiği cisime áit neredeyse tüm bilgilere ulaşmaktadırlar.

Yılanlar çevresindeki canlıların yaydıkları ısıyı algılayabilmektedirler.

Görüldüğü üzere farklı duyu sistemleri, farklı formdaki bilgileri algılamakta ve bu bilgiler farklı yapıdaki beyinler tarafından işlenmekte veyá dönüştürülmektedirler.

Hâlböyleyken denilebilir ki canlılar sahip oldukları duyu sistemleri ve beyin yapıları doğrultusunda, evreni birbirinden farklı olarak algılamakta yáni birbirlerinden farklı düzeyde bilgiler ile karşılaşmaktadırlar.

Canlıların farklı duyu sistemlerine ve farklı beyin yapılarına sahip olmalarının nedeni, her bir bedenin farklı bilinç düzeylerine sahip enerjiler veyá ruhlar için tasarlanmış olmasıdır.

Bilinç düzeyleri itibariyle farklı bedenlere yüklenen enerjiler veyá ruhlar, bu bedenlerdeki duyu sistemleri ve beyin yapıları doğrultusunda, yine bilinç düzeyleri itibárları ile anlayabilecekleri veyá yorumlayabilecekleri bilgiler ile karşılaşmakta ve yüklendikleri bu bedenlerdeki içgüdülerin destekleri ile adım adım bilinç, anlayış veyá farkındalık kazanmaktadırlar.

Yáni bizler enerjiler veyá ruhlar olarak, ilk olarak daha az duyu sistemi ve daha basit beyin yapısı olan hayvan bedenlere yüklenmekteyiz. Daha sonra bu bedenlerde kazandığımız bilinç doğrultusunda daha fazla duyu sistemi olan ve daha çok bilgi işleyebilen beyinlere sahip bedenlere yüklenmekteyiz. Ve en son birbirinden farklı hayvan bedenlerinde yaşadığımız birçok deneyimin ardından geldiğimiz bilinç düzeyi itibári ile insan bedenlere yüklenmekteyiz.

Ve farklı insan bedenlerinde yaşadığımız birçok deneyim ile bilinç, anlayış veyá farkındalık düzeyimizi arttırmaya devam etmekteyiz.

M Kuramı

Evrenimizde, üç adet mekan boyutu ve bir adet zaman boyutu olmak üzere toplamda dört adet boyut bulunmaktadır.

Ve fakat M Kuramı'na göre, aslında toplamda dört adet değil, onbir adet boyut vardır ve evrenimiz, membran ismi verilen on boyutlu bir yapı olarak onbirinci boyut içinde süzülmektedir.

Ve bilim adamları dört adet boyutun dışındaki diğer boyutların, büyük patlamadan sonra diğer boyutlar gibi açılıp kozmik birer büyüklüğe dönüşmediklerini ve bu neden ile o boyutları algılayamadığımızı düşünmektedirler.

Peki ya o açılmayan boyutlar, bilim adamlarının düşündükleri gibi mekân boyutları değilde zaman boyutları ise?

Boyutlar

İçinde yaşadığımız evren üç adet mekan boyutundan oluşmaktadır. Uzunluk boyutu ileri-geri, genişlik boyutu sağa-sola ve yükseklik boyutu yukarı-aşağı yönlerde hareket edebilmemize olanak sağlamaktadır.

Ve fakat mekân boyutları içinde hareket edebilmemizi sağlayan ise zaman boyutudur.

Çünkü her hareketin bir hızı olmak zorundadır ve bu neden ile her hareket ancak bir zaman veyá zaman boyutu içinde gerçekleşebilir.

Yáni mekân boyutları içinde hareket edebilmek için bir zaman boyutu olmak zorundadır.

Hâlböyleyken evrenimizdeki tüm varlıklar bir zaman boyutu içinde hareket etmektedirler.

Bu zaman boyutu içinde en hızlı hareket eden cisim veyá varlık ışıktır. Ve ışık bir saniye içinde kesin olarak 299.792.458 metre(Bu değer yazının devamında yaklaşık değeri olan 300.000 km/sn olarak alınacaktır.) hız ile hareket etmektedir. Ve ışık sürekli bu hız ile hareket etmektedir. Yáni onun hızı sabittir.

Aslında hızı sabit olan zamandır ve ışık, zaman ile aynı hızda hareket etmektedir.

Yáni içinde bulunduğumuz zaman boyutu bir saniye içinde 300.000 kilometre hız ile akmakta veyá hareket etmektedir.

Işığın, çıktığı kaynağın hızına bağlı olmaksızın sürekli aynı hız ile hareket edebilmesini sağlayan, zamanın hızının sabit olmasıdır.

Yani ışık en fazla, zaman ile aynı hızda hareket edebilir. Çünkü ne ışık ne de başka bir cisim içinde bulunduğu zamandan veyá zaman boyutundan daha hızlı hareket edemez.

Ve herhangi bir cisim ışık ve zaman ile aynı hızda hareket edemez çünkü; o cisimden çıkan ışığın zamandan hızlı hareket etmesi gerekir ki bu olanaklı değildir. O hâlde o cisimden çıkan ışığın durması gerekir ki ışık duramayacağı için bu da olanaklı değildir.

Pekâlâ ışık hızına yaklaşıldığında zamánın hızı yavaşlar mı?

Yavaşlamaz. Çünkü içinde bulunduğumuz zamanın hızı sabittir. Sadece ışık artık hareket ederken görülebilir veyá gözlemlenebilir.

Örnek olarak, bir saniye içinde 299.999,999 km hız ile hareket eden bir araç ile seyahât etmekteyiz. Bu araç farlarını yaktığında, ışık sadece bir saniye içinde bir metre hız ile araçtan uzaklaşırken onu izleyebiliriz.

Sonuç olarak, içinde bulunduğumuz zaman veyá zaman boyutu bir saniye içinde 300.000 km hız ile hareket etmektedir. Ve bu zaman boyutu içinde hiçbir cisim veyá varlık bu hızın üzerinde hareket edemez.

Bu hızın üzerinde hareket eden bir cisim veyá varlık var ise bu ancak başka bir zaman boyutunun varlığı ile mümkün olabilir.

Takyonlar

Işıktan hızlı hareket eden ve kütlesi sanal olan farazi parçacıklardır. Sadece teorik olarak vardırlar çünkü içinde bulunduğumuz zaman boyutu içinde hiçbir cisim veyá varlık, ışıktan veyá zamandan daha hızlı hareket edemez.

Pekâlâ ya başka bir zaman boyutu var ise?

Astrâl boyut ve astrâl beden

Astrâl beden, uyuduğumuz sırada bilincimizin transfer edildiği farklı formda veyá yapıda bir bedendir.

Uykuya daldığımız sırada bilincimiz, astrâl bedene transfer edilmekte ve rüyaları bu beden ile görmekteyiz.

Rüyá gördüğümüz sırada, rüyáda olduğumuzun farkına vardığımızda, bu bedeni ve rüyalarımızı kontrol edebilmekteyiz ki bu durum "Lucid Rüyá" olarak bilinmektedir.

Eğer tam uykuya daldığımız sırada bilinçli kalabilirsek, bilincimiz bu bedene transfer edilirken, bu anlara şahit olmakta ve transfer tamamlandığında, astrâl bedeni yönetme imkânına kavuşmaktayız.

Astral beden, düşüncelerimiz ile hareket etmekte ve öyle anlaşılmaktadır ki bu hareketi ışık hızı ile gerçekleştirebilmekte ve yerçekiminden etkilenmemektedir.

Bunun nedenide astrâl bedenin takyonlardan oluşuyor olmasıdır.

Ve astral boyut, takyonların ve takyonlardan oluşan cisimlerin veyá varlıkların hareket edebildiği, yine içinde bulunduğumuz evrende üç adet mekân ve bir adet zaman boyutuna iláve, başka bir zaman boyutudur.

Bu boyut içinde astrâl beden aracılığı ile sadece düşünerek parçacıkları hareket ettirebilmekte ve onlara şekil verebilmekteyiz. Rüyalarımızda olanda tam olarak budur. Uyku halinde değilken bile, herhangi birşeyi düşündüğümüzde veyá hayâl ettiğimizde, bunu astrâl boyut içinde yapmaktayız.

Peki astrâl boyut içinde zaman bir saniye içinde kaç km hız ile hareket etmektedir?

Bu noktada rüyalar ile ilgili araştırmalar yapan bir bilim adamının, çalışmalarının anlatıldığı bir yazının bir bölümünü aktaracağım.

Dr. B. Klen isimli bir bilim adamı, hipnoz ederek uyuttukları deneklerini, rüya gördüklerini anladığı sırada uyandırmakta ve gördükleri rüyáları anlatmalarını istemekteydi. Denekler sadece beş saniye içinde gördükleri rüyáları, saatlerce anlatabilmekteydiler.

Bu çalışma göstermektedir ki içinde bulunduğumuz zaman boyutuna göre astral boyut içinde zaman oldukça hızlı akmakta veyá hareket etmektedir.

Bu zaman boyutu içinde hareket eden başka varlıklar var mıdır?

Birbirinden farklı toplumlar tarafından cinler, hayáletler, reptilyanlar, uzaylılar olarak bilinen varlıklar bu boyut içinde yaşamaktadırlar.

Burada yaşayan varlıkların farklı rutinleri vardır ve takyonlardan oluşan bedenlere sahip oldukları için ışıktan hızlı hareket edebilmektedirler.

Peki ya diğer boyutlar?

İçinde bulunduğumuz evren on boyutlu olduğunu göre, geriye beş adet boyut kalmaktadır.

Bu beş boyutun herbiri birbirinden yüksek hızlarda hareket eden parçacıkların olduğu zaman boyutlarıdır.

Bu boyutlardan ilk üçü, şu an insan bedenlerini deneyimleyen enerjilerin/ruhların, bilinç düzeyleri doğrultusunda yaşam aralarında yani öldüklerinde gittiği boyutlardır. Son iki boyut ise bedenlenme sürecini bitiren enerjilerin veyá ruhların olduğu boyutlardır.

Hâlböyleyken içinde bulunduğumuz evren üç adet mekân ve yedi adet zaman boyutundan oluşmaktadır.

"Karanlık Madde"

Bilim adamları, evrendeki görünen maddenin, başka bir maddenin veyá kütlenin kütleçekim kuvvetine máruz  kaldığını tespit etmişlerdir. Ve fakat bu madde veyá kütle görünen evreni oluşturan hiçbir unsur ile etkileşime girmemektedir.
İşte bu sebeple "Karanlık Madde" olarak isimlendirilmektedir.

Görünen madde; içinde bulunduğumuz zaman boyutunda ışık hızı altında hareket eden parçacıklardan oluşurken, "Karanlık Madde" diğer altı zaman boyutu içinde ışık hızının üzerinde hareket eden ve bu sebeple bize göre sanal kütleli parçacıklardan yáni takyonlardan oluşmaktadır.

Dinler

Nasıl ki tüm farklı hayvan bedenleri, farklı bilinç düzeylerinde olan enerjiler veyá ruhlar için tasarlandıysa, farklı dinlerde insan bedenlerini deneyimleyen yine birbirinden farklı bilinç düzeylerinde olan enerjiler veyá ruhlar için oluşturulmuşlardır.

Her din temelde varoluşa ilişkin bilgiler içermektedir.

Bir yaratıcı vardır ve onun özelliklerine dáir bilgiler verilmektedir.

Yaratıcı insanlara neyin doğru, neyin yanlış olduğunu belirtmektedir ki bu doğrultuda da onlardan birşeyler yapmalarını istemekte ve niháyetinde insanlar için bir yaşayış biçimi oluşturulmaktadır.

Yani dinler, belirli bilinç düzeylerine gelmiş enerjiler veyá ruhlar için bir ihtiyaçtır. Onlara bilinç düzeyleri doğrultusunda varoluşa ilişkin ihtiyaç duydukları bilgileri verirlerken, nasıl yaşamaları gerektiğine ilişkin fikir vermekte ve rehber olmaktadırlar.

Sonuç

Sonsuz varlık veyá enerji içinde ilk bilinç kazanan varlık veyá enerji olan Tanrı'nın diğer varlıklara veyá enerjilere bilinç kazandırmak için tasarladığı veyá oluşturduğu programın içindeyiz.

Ve bir Tanrı olduğunu ama dinlerde anlatıldığı gibi olmadığını ve neden burada olduğumuzu anlayabilecek bilinç düzeyine geldik.

Başka bir ifade ile insanlık için "Dinler Dönemi" kapanıyor. Ve fakat bir Tanrı var ve bunu öğreneceğimiz yeni bir döneme gireceğiz.

Yeni bir süreç başlamak üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder